kitap başvuru, online kitap başvuru, internetten kitap başvurusu

Halit Yılmaz [imza günü] – CNR Kitap Fuarı 2017

Film Şeridi ve 7.4 Şiddetinde Aşk kitaplarının yazarı Halit Yılmaz ile 2017 CNR Kitap Fuarından sonra bir söyleşi gérçekleştirdik. Yazarımızıñ dünyasına vardığımız bu sohbetimizi sizlerle de paylaşıyoruz.

Kendinizden kısaca söz eder misiniz?

Halit YILMAZ. Sabırlı, sakin, sonuç odaklı ve gözlem gücü yüksek, benim için doğru kelimeler olabilir. Çağın gereklerine uyum sağlamaya çalışan gelenekçi bir yapım olduğunu söyleyebilirim. Genel olarak neşeli bir kimliğe sahip olduğumu da dostlarım söyleyebilir sanırım. 1976 yılında Mardin’ de doğup Bursa’ da büyüdüm. İlk orta ve lise eğitimimi Gemlik’ te tamamladıktan sonra Erciyes Üniversitesi Elektronik Mühendisliğini bitirdim. Halen Bursa’ da yaşıyorum.

Eğitim hayatımı teknik branşlarda ilerletmiş olsam da, Edebiyat, çok sevdiğim ve tam puan aldığım derslerden biri olmuştur. Bitirdiğim bölüm gereği, iş olarak özel bir şirkette mühendislik ve yöneticilik yapmaktayım. Edebiyata gelince, onu her zaman gönülden sürdürdüm.

Yazılarımla uğraşırken kendimi çalışmış olarak görmüyorum. Benim için mesleğim dışında özel ilgi alanıma giren, beni dinlendiren, keyif veren bir uğraş. Yazı yazarken kendimi her zaman daha özgür ve sınırsız hissediyorum. Mesleğim mühendislik, hobim yazarlık diyebiliriz.

Bu hayatta kendimi öncelikli 3 rolüm ile tanımlıyorum: Bir baba ve eş, bir mühendis ve bir YAZAR.

CNR Fuarına hangi kitaplarınızla katıldınız?

İki adet romanım var. Her ikisi de fuarda Yerini aldı. Bunlar:

İlk romanım 7.4 ŞİDDETİNDE AŞK

Ve son eserim FİLM ŞERİDİ

Kitabınızın (kitaplarınızın) içeriği nedir?

Üslup olarak romanlarımda, kanayan bir sosyal yaraya temas ediyorum. Her iki romanda da ana temanın yanında da aşk’ ı da işledim.

İlk göz ağrım diyebileceğim 7.4 ŞİDDETİNDE AŞK’ ta, isminden de çağrışım yaptığı gibi deprem olayını ele aldım. 17 Ağustos 1999 depremini sosyal konu olarak işlerken, deprem gerçeğinde farkındalık oluşturmayı amaçladım. Bunun yanında çok saf, kavuşulmamış, yarım kalmış bir aşk hikayesi var.

İlk romanım için diyemesem de, gelişimin etkisiyle ikinci romanım FİLM ŞERİDİ’ için ‘eser’ diyebiliyorum. Film Şeridi romanında ise, töre cinayetine sosyal konu olarak değindim. Hayata dair birçok şeyi bulmak mümkün; töre, töreden kaçış, aşk, doğu-batı sentezi, kendini keşfetme, özüne gidiş, dostluk, kardeşlik, ayrılık, yaşam ve ölüm var. Hayatta başımıza gelebilecek birçok konuyu sade, net bir şekilde okuyucuya aktarmaya çalıştım. Bir okurun dediği gibi “bizden hikayelerle dolu”.

Kitabınızı yazarken (kitaplarınızı) nasıl bir süreç izlediniz?

İlk romanla ikincisinin süreçleri birbirinden farklı biraz. Zira birincisinde, özgüveni kazanma ve karar verme aşamasında daha fazla uğraştım. Çünkü roman yazarı olma heveslisi değildim. Niyetim aklımdaki hikayeyi romanlaştırıp, eşe dosta dağıtacak kadar elle sayılır miktarda bastırmaktı. Yani hedefim, kütüphanemde ‘ben yazdım’ diyebileceğim bir eser bulundurmaktı, o kadar. Ancak, fikir almak için okuttuğum dostlarım, bu kadarla sınırlandırırsam romana haksızlık edeceğimi söylediler. Bir cesaret romanımı yayınlamaya karar verdim.

İkincisine gelince, onu roman yazarı sıfatı ile yazığım için doğrudan basımı ve dağıtımını düşünerek yazdım. O nedenle kararsızlık olmadı.

Her ikisinde de ortak olan süreçler var tabi. Romanın tasarlanması, ana hikaye iskeletinin oluşturulması ve bu iskeletin her bir parçasının yazarak doldurulması. Yazma işlemi bittikten sonra yayın evi araştırılması ve sonrasında basım, dağıtım ve okura ulaştırılması.

Bu süreçte sizi en çok yoran ne oldu?

Öncelikle, yazarken ‘hadi yazmaya oturuyorum’ dediğim her anda hiç bir şey yazamadığımı belirtmeliyim. Minik kanatlı ilham perilerinin olmadığı kesin. Fakat hiç beklemediğim bir anda, örneğin; bir şarkı sözü veya dizi repliğinin verdiği bir ışığı ya da sosyal medyadaki bir paylaşımın oluşturduğu bir fikri yakalayıp yazmaya başladığımda, kelimelerin sonu gelmedi. O ilhamı yakaladığımda elimde ne varsa ona yazdım. Bazen telefonun ‘notlar’ menüsü, bazen bir kağıt, bazen de bilgisayarda yazı dosyası. Kitap yazmış olmak olağanüstü bir duygu. Fakat daha özeli ise dünyaya kalem izimi bırakabilmek.

Yazmak bir şekilde halloluyor ve kitap ortaya çıkıyor çıkmasına da; içeriğine ne kadar güvenirsem güveneyim, romanlarımın tanıtılmasında en büyük sıkıntı yaşıyorum. Mesela, yazarlık öncesinde başka bir alanda ünlü biri olsaydım, muhtemelen sadece yazarın isimden dolayı kitabın binlerce okuru olurdu. Ancak tanınmamış bir yazar olunca, tanıtım yükünü kendimde biraz da yayınevinin desteğinde görüyorum.

Peki en çok destekçileriniz kim oldu?

En çok yoran kısmına özellikle yazmadım, fakat bilinen bir şey var; o da bu hız çağında en büyük ihtiyaçlardan biridir zaman. İşte bu kaynağı bulmakta sıkıntı yaşadım elbet. Yazmaya zaman ayırabilmek için kendimden ve sosyal hayatımdan, hem ben hem de ailem fedakarlıklar yapmak durumunda kaldık. Notlarımı toparlarken akşamları uykudan, eşimle çay saatimizden, belki de bir arkadaş organizasyonundan mahrum kalmayı göze aldım. Bunları göze alırken bana anlayışa davranan eşim başta herkes destekçimdi. Tabi bununla beraber ilham kaynağım, biricik meleğim kızım ve de romanı basımdan önce okuyup değerli dönüşler yapan arkadaşlarımı da zikretmeden geçemeyeceğim. Her birinin ismine romanın Teşekkürler sayfasında tek tek yer verdim.

Yeniden kitap yazacak olsaydınız, neler yapar, ya da yapmazdınız?

Aslında FİLM ŞERİDİ romanında yürüyen süreçten çoğunlukla memnunum. Aynı yöntemi takip edebilirim sanırım. Sadece tanıtım kısmında biraz geride kaldığımı düşünüyorum. Onu geliştirmek için ne yapılır, belki bu konuya ağırlık verebilirim.

Yoksa yeni bir çalışmamı var?

Henüz yeni bir çalışma yok. Çünkü her eserin, belirli bir ‘biriciklik’ dönemini hak ettiğini düşünüyorum. Bebek gibi. Önce bakıp, büyütmek gerek, sonra kendi ayaklarına teslim edebilirsiniz. FİLM ŞERİDİ, öncelikle kendine bir yer bulsun bu dünyada. Yine de sorunuza gelecek olursam, çalışma yok fakat fikir var. Zamanı geldiğinde umarım çalışmaya döner.

Fuar nasıl geçti?

Fuar beklediğimden iyi geçti. İlgi açısından ve de en önemlisi Kutlu Yayınevi’ nin yaklaşımı olarak. Öncelikle belirtmeliyim ki, stantta tam gün durabilmek önemli bir ayrıntı. İstanbul gibi bir yerde, trafikten dolayı saatleri tutturmak biraz zor. Eğer planda yazdığı gibi sadece iki saat kalsaydım, belki de birçok arkadaş ve okur ile temas şansını kaçırabilirdim. Bununla beraber yayınevinin fotoğraflama konusunda desteği yerindeydi.

Fuarda en ilginç anınız nasıl oldu?

Lafın gelişi ‘gelirim’ dediğini düşündüğüm kişilerin karşıma dikilerek beni mahcup etmesi, şaşırdığım fakat aynı zamanda sevindiğim konulardan oldu elbette. Fakat bana ilginç gelen anılara; oraya geldiğimde sanki ailenin bir parçasıymış gibi günümü yabancılık çekmeden geçirmiş olmamı da eklemeliyim.

Şuan hangi kitabı okuyorsunuz (son okuduğunuz 3 kitap hakkında kısaca söz eder misiniz?)

Son okuduğum kitabı bitirdim, o yüzden okumakta olduğum kitap yok. Ancak başlayacaklarım var; Gönülhane ve Beş Topraklı Fesleğen en kısa zamanda okuyup, yazarlarına dönüş yapacağım eserler arasında.

Son okuduğum kitaplar ise: Orhan Pamuk’ un Kırmızı, Uğur Koşar’ ın Bana Allah Yeter ve Halil Kalkan’ ın #Hayat.

Okuyucuyla buluşmak nasıl bir duygu?

Okuyucu ile buluşmak heyecan verici ve çok özel bir his, fakat eğer bir tanıdık ise bir o kadar çelişki dolu. Tanıdığınız biri ile gerçek hayatta bir paylaşımınız var, fakat böyle bir ortamda yazar-okur şapkası takmakla, normal hayattaki rolü sürdürmek arasında bocalıyorsunuz. Aynı karmaşayı karşınızdakinden de hissedebiliyorsunuz. En nihayetinde iki duygu arasında denge kuruluyor bir şekilde. Ancak hiç tanımadığım bir okur geldiğinde ise, eserin önemsenmesinin gururunu yaşadığımı belirtmeliyim.

İlk imzanızı atarken duyduğunuz heyecanı anlatın desek; neler anlatırdınız?

O imzayı atan ben miyim? Ben attığıma göre, o kitabın yazarı ben miyim? Bensem, ne zaman bu birikim ortaya döküldü? Bunca sayfa, bunca kelimeyi nasıl bir araya getirebildim?… zincirleme sorularını sordum kendime. Bunların olumlu cevaplarına kendimi inandırmaya çalışırken, imza haricinde, karşımdakine bir iki kelam yazabilmek için ‘ne yazabilirim’ sorusuna cevap üretmek durumunda kaldım. Aslında durum gurur okşayıcı bir manzara olsa da, bir iç sorgu halinde zorlukla oynatabildim o kalemi diyebilirim.

Sonuç olarak birkaç ilave de ben yapayım;

Aslında her insanın, kendi içindekileri bir şekilde açığa çıkarama tarzı var. Kimisi bunu resimle yapar, kimisi şiir mısralarına döker, kimisi bir enstrüman çalar, kimisi türbine gidip takımını bağıra çağıra destekler… Herkes içindekiler bir yöntemle çıkarır. Benimkisi de yazarak oluyor. Her zaman yazarak kendimi daha kolay ifade eden biri oldum. Yazar özgürdür. Kelimeler sonsuz özgürlük alanı. Bende içimden geldiği gibi yazıyorum, yazdıklarımı beğenmezsem, yeni cümleler kuruyorum. Sonra her şey yerine oturuyor. Yazı akıp gidiyor. Benzer motivasyonu olan herkese, kendilerine güvenmelerini ve bir şekilde başlamalarını öneririm.

Ve son olarak;

Film Şeridi misali akan hayatımızın mutluluk sahneleri ile dolu olması dileklerimle…

Kategori : Fuar - Etiketler : - Tarih : 03 Mart 2017

Yorum Yaz
Ad Soyad :
E-mail :
Yorum :

1371

 

Kutlu Yayınevi | göksel sözcükleriñ yayıncısı

2012'den bugüne hayallerinizi gérçekleştirirken yanınızdayız.