kitap başvuru, online kitap başvuru, internetten kitap başvurusu

Kutlu Yazarlar dergisine yazı alımı başladı

Tüm yazarlarımıza açık duyurudur.

Kutlu Yazarlar dergisiniñ 4. sayısı için yazı toplamaya başladık. 30 Kasım 2019 gününe değin yazılarınızı istek@kutluyayinevi.com üzerinden bize ulaştırabilirsiniz.

Dergi kurulu, gönderilen yazıları niteliğine göre ayıklayacak ve dil bilgisi kurallarına uyulmasını bekleyecektir. Özenilmeden gönderilen yazılar görmezden gelinecektir.

Bu sayıda aşağıdaki konularda yazılar kabul édilecektir:

1) Z KUŞAĞI ve EDEBİYAT
Dijital Kuşak olarak da anılan şimdiki gençlerimiziñ edebiyata ilgisi, yönelimi ve kitaplarla olan bağının incelendiği, araştırıldığı yazılar istenmektedir. Deneme yazılabileceği gibi alañ araştırmaları ve söyleşiler de koñu çevresinde oldukça kurul tarafından değerlendirilecektir.

2) BÉTİK OKUMALARI
Yayınevimizden çıkan kitaplarıñ edebî olarak incelendiği yazılar istenmektedir. Yazarıñ kurgusu, edebî dili, karakterlerine yüklediği añlamlar, koñu bütünlüğünde gösterdiği çabası değerlendirilerek ele alınmalıdır.

Bilginize sunulur.

Kategori : Genel, Kutlu Yazarlar dergisi - Etiketler : - Tarih : 14 Ekim 2019

Yorumlar (1)
  • 28 Ekim 2019 tarihinde Turan Gökmenoğlu tarafından

    Arştırmacı Yazar ve Mozaik Sanatçısı
    TURAN GÖKMENOĞLU
    ile Öyküleri Üstüne Söyleşi

    ”Neden yazıyorsunuz? Yazmak sizin için bir uğraşı mı, gereksinim mi?”
    ”Yazmak, benim topluma karşı bir duruşum ve dansım. Kendimi, duygularımı ve hayallerimi ifade şeklim. Biriktirdiğim projelerim. Geleceğe bakış açım. Doğduğum ve yaşadığım yerleri, sevdiklerim ve okuyucu ile paylaşma arzum. Her öyküde, uzun ve renkli bir yolculuğa çıkarım. Okuyucuyu da yanıma alıp. Birlikte büyülü bir maceraya atılırız. Gerçek duygu ve mekanları seçerim. Bu öykülerime belgesel bir gerçeklik ve zenginlik katar. Borçlu olduğumuz kadim toprakları el ele dolaşırız. Öykülerimde geçen insanları, okurun gözünde canlandırırım. Gerçekle gelecek arasında yol alırız birlikte.
    ”İlk yazdığınız anı anımsıyor musunuz; nasıl başladınız?”
    ”İlk yazılarım, herkeste olduğu gibi şiirle başladı. İlkokul son sınıftaydım o zaman. Ortaokul yıllarımda yazdığım şiir yüzünden, Türkçe öğretmenim tarafından disipline verildim. Şiirlerimdeki düşünceler aykırı bulunmuş. Oysa beni cezalandırmak yerine aydınlatmayı seçebilirlerdi. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu, sözlerimdeki hatalı ve düzgün yerleri öğretebilirdi. Yanlış bir yola sapmışsam, doğrusunu ya da kendi doğrusunu anlatabilirdi. Bana gideceğim yollarda tercih hakkı tanıyıp, yoluma ışık tutabilirdi. O, en yanlış olan yolu seçti. Ben gide gele, kendi doğrumu ve rengimi buldum.”
    ”Kitabınıza ilk imza attığınız anda neler hissettiniz? Bir okuyucu, imzalamanız için size kitabınızı uzattığında aklınızdan geçen düşünce ne oldu?”
    ”Kalbimin anahtarıydı sunduğum. İç dünyamın çözümlenmiş şifreleriydi. Onur ve gurur duydum. Ne büyük emektir yazmak ve yazdıklarınızı kitaba dönüştürmek. İlk on kitabım kendi matbaamda basılarak kitaba dönüştü. Yazım aşamaları, düzeltmeler, kitaba isim vermek, dizgi ve sayfalara dönüşüm. Kapak resmi araştırmaları. Dizgiden filme, renk ayrımına ve montaja dönüşüm. Tek tek sayfaların ve formaların basımı. Soluduğumuz kağıt tozları ve matbaa mürekkebine karışan alın teri, yürek çarpması ve heyecan. Büyülü bir yolculuktan geçersiniz. Kapak ve iç basım biter, ciltleme başlar. Her aşamada kalbiniz durur durur çalışmaya başlar yeniden. İlk kitap avuçlarınızın terine değer sonra. Sessiz ve sakin bir köşe bulup, kendi kitabınızı gözyaşları ve buruk bir sevinçle okursunuz. Gözleriniz nemlenir kurur, yeniden nemlenir yaşlanır. Kalbiniz ve kitabınız bütünleşir sonra. Aynı heyecan sağanağında kitabınızı vitrine yerleştirirsiniz özenle. Buraya kadar herşey sizindir. O andan itibaren, okçunun yayından fırlayan ok gibi uçuşur kelimeleriniz. Kimin yüreğine dokunacağını sadece okçu bilir. Artık eseriniz sizin olmaktan çıkar. Size kalan sadece imzanızdır. Okuyucular nezaket gösterip duygularını paylaşırsa kitabınız hakkında, işte ilk ödül budur sizin için. Turnayı tam gözünden vurmuşsunuz demektir.”
    ”Yazarken neler yaparsınız? Kendinize has bir yönteminiz var mı?”
    ”Yaşamım içinde küçük bir sahne, yeni bir öykümün başlangıcı olur. Kendimle başbaşa kaldığım zamanlar, zihnimde canlandırırım öyküyü. Uyuyamadığım, veya uyandığım zamanla yeni bir uykuya dalana kadar, gözlerimi yumup, öyküyü yaşarım baştan sona. Bu hallerim uzunca bir zaman sürer. Öyküm yazıya dönüşmeden önce başlamıştır artık. Bilgisayarın başına geçince, kurgusu tamamlanmış bölümleri yazmaya başlarım. İlk sancılı bölümler gibi, yazım aşamaları da benim için bir oyuna ve terapiye dönüşür. Öykü bitene kadar, sakin ve dalgın olurum. Bire bir yaşarım kendi dünyamda. Son noktayı koyduktan sonra oyalanırım biraz. Düzeltmelere başlarım sonra. Öykü yazımı başlı başına bir eylem değildir hayatımda. Yaşamımın her anına bulaşan bir mürekkeptir sadece. Günlük hayatım, işlerim, kitap okumalar, araştırmalar, mozaik çalışmaları hepsi bir arada oluşur. Sıkılmaya fırsatım olmaz. Öyküyü bırakıp taşları keser mozaiğe dönüştürürüm. Aynı anda farklı şeyler yaparak dinlenirim aslında. Biri diğerinin yedeği olur.”
    ”Örnek aldığınız yerli-yabancı yazarlar, sanatçılar var mı? Etkilendiğiniz, üslubunu beğenip yola çıktığınız?”
    ”Yazın hayatım iki dönemden oluşur. Patrick Vihite’in, Voss adlı eserini okumaya başladıktan sonra, farklı bir insan oldum. Beni ve iç dünyamı aydınlattı, kelimelerimi canlandırıp renklendirdi. Kitabı yarısına kadar okuyup, yeni öykümü yazdım. Sonra okumaya devam ettim. Öykü sağnaklarım başladı. Çeviriyi yapan Nihal Yeğinobalı. En büyük ödül onun bence. Yazarın renkli dilini, olabildiğince koruyarak aktarmış bize. Keşke, bu eseri yazarının konuşma dilinden okuyabilseydim. O vakit bana çok daha fazla şeyler katardı. Öykülerimdeki renkli anlatımı ona borçluyum. Her öyküye başlamadan önce, rehberim olan bu kitabı yeni baştan okurum. Her okuyuşta farklı duygular oluşur içimde.”
    ”Edebiyatın günümüzdeki değeri üzerine ne düşünüyorsunuz? Çağımız koşullarındaki yeri nedir?”
    ”Her şeyin maddeleştiği bir ortamı yaşarken, belki de en ihtiyaç duyduğumuz sanat ve bunun büyülü kolları. Müzik, edebiyat, resim, mozaik, heykel, fotoğraf gibi. Ne yazık ki, bu alanların hiç biri hak ettiği ilgiyi göremiyor. Siyasi ve ekonomik çalkantılar en önce sanatı vurur. İlk onu gözden çıkartırsınız. Şimdilerde yaygınlaşmaya başlayan ve edebiyatı vakti olmayanlara sunan, internet ortamındaki kitapları sesli dinlemek. Ben her zaman avuçlarıma sığacak bir kitap, kağıdın tozu ve mürekkebin kokusunu tercih ederim. Bazı yerleri işaretlemek, bazı yerleri tekrar tekrar okuyup düşünmek için. Kitaplarım hep gözümün önünde, elimin altında bulunsun isterim. Sevdiklerime armağan edebilmek, onlarla paylaşmak için.”
    ”Yaşamadığınız bir duyguyu yazabilir misiniz? Böyle bir yazıyı okurun doğal hissetmesini nasıl sağlarsınız?”
    ”Yazdıklarımız, çoğunlukla yaşadıklarımızdır. Tattığımız, gözlemimiz ve duyduklarımız. Kendini başkalarının yerine koyabilme becerisidir yazarlık. Erkek olup kadının, kadın olup erkeğin duygularını analiz edebilme yeteneğimizdir. Bazı öykülerimi kadın ağzından ve duygularından yazarım. O vakit, okuyup öğrendiklerim, gözlem ve incelemelerim çıkar sahneye. Oyunun oyuncusu yer değiştirir. Bunu hissettirebildiğinizde okurunuza, artık iyi bir yazar sayılırsınız.”
    ”Öykü ve şiirlerinizde kendinizden söz ettiğiniz oluyor mu?”
    ”Çoğunlukla. Yazdıklarınızda tüm duygu ve düşünceler sizin kalbinizden dökülür kelimelere dönüşerek. Şiirler salt sizi anlatır zaten. Öykülerin bir yerine mutlaka sızıp barınırsınız. Okurlarım sık sık sorar, olayların kahramanı ile bağlantımın ne olduğunu. Yazdıklarınızdan uzak bir duruş sergilemeniz mümkün değildir.”
    ”Öykülerinizin kahramanı hep güzel kadınlar. Özellikle mi seçersiniz, yoksa bu bir tesadüf mü?”
    ”Hayatımda ve çevremde hep güzel insanlar bulunsun isterim.Yanına yaklaştığım ve biriktirdiklerim hep güzel insanlar. Kadın erkek diye ayırmam. İç güzelliğine bakarım ve özenirim insanların. Zaten içi dışına yansır derler. Özen gösterdiğim değerler vardır. Bunları paylaşabiliyorsak, doğduğumuz topraklara, ülkemize, insanımıza ve doğaya saygılı her insan güzel benim için. Aksi oluyorsa uzaklaşırım onlardan.”
    ”Taşçı, yayınlanan kaçıncı kitabınız. Devamı gelecek mi?
    ”Taşçı onbirinci kitabım. Ama Ayancık-Sinop kokulu ilk öyküm. 7 serilik bir kitap olarak düşünüldü. İkincisi ”Mavi Yosun”. İlk kitabıma gösterilecek ilgi, doğduğum topraklarda yaşayan insanların tavrı ve yaklaşımı belirleyecek devamının gelip gelmeyeceğini. Bu konuda tam bir desteğe kavuştuğum söylenemez. İhtimal Taşçı’dan sonra ”Babakale Öyküleri”nden oluşan iki kitabımın yayını olabilir. Birkaç belgesel kitap düşüncem var. ”Ayancık Rehberi” kitabımın genişletilmiş yeni baskısı üzerinde çalışıyorum. ”Ayancık’ta Geçen Çocukluk ve İlk Gençlik Yıllarımı” öyküleştirme düşüncem var. ”Sinop’ta Sanat” ve ”Mozaik Sanatı” üstüne çalışmalar yapıyorum.
    ”İlk öykü kitabınız çok ses getirdi. Yenilerinde aynı etkiyi yaratabileceğinizi düşünüyor musunuz?”
    ”Yeteri kadar dinlendim. Öncekini geçmek gerekir.”
    ”Günümüzde çok popüler bir etkinlik programı var. Şehirlerin Tanıtım Günleri. Şehrinizin bir sanatçısı olarak, tanıtım programlarına nasıl bakıyorsunuz. Davet edildiniz mi. Katılıyor musunuz?”
    ”Girişimlerde bulundum ama, şu ana kadar, her hangi bir olumlu davet almadım. Yazarlar, sanatçılar o şehrin zenginliği, renkli yüzü ve sembolüdür. Davet sözkonusu olursa seve seve katılır, yurt içinde de, yurt dışında da, önce şehrimizi, sonra da ülkemizi ve milletimizi temsil etmekten gurur duyarım. Doğduğumuz topraklara olan borcumuz bu.”
    ”Yazdıklarınızı ilk kim okur?”
    ”Yazdıklarım kitaba dönüşmeden önce benim özelimdir. Sadece çok özel durumlarda, güvendiğim bazı kişilerin fikrini almak adına okuturum. Bir de yayınevleri ile paylaşırım zorunlu olarak.”
    ”Biraz da çocukluğunuzdan bahseder misiniz? Yazdıklarınızı biriktirmenize çocukluğunuzu yaşadığınız toprakların bir katkısı oldu mu?”
    ”Kulağınız size güzel şarkı söylemeyi öğretir.
    Yaşadığınız doğa sizi şair ve yazar yapar.
    Herkes kumsalda yürür ve denize girer. Siz deniz kabuklarını, kumu ve çakıl taşlarını toplayıp esere dönüştürürsünüz.
    Başkaları yağmurdan kaçarken, siz doğada yarı değerli ve değerli taşları aramaya çıkarsınız.
    Herkes uyurken yeni hikayeler yazarsınız yatağınızın içinde dönüp dururken.
    Şiirlerinizi bestelersiniz, okursunuz.
    Bazen 7-8 kitabı aynı anda okumaya çalışırken, bir kaç kitabı aynı anda yazarsınız.
    Karşılaştığınız her şeyi sanat eserine dönüştürecek bir kalbiniz vardır.
    Renkliyi siyah-beyaza, siyah ve beyazı renkliye dönüştürme yeteneği kazanırsınız.
    Eliniz ayağınız yara bere içinde iken taşları kesmeye, gözleriniz yorgunluktan kapanırken yazı yazmaya devam edersiniz.
    Kötülük düşünmeye, kıskançlık yapmaya fırsat bulamazsınız.
    Sevgi ile yoğrulduğunuzu anlarsınız.
    Ben bir öykü kitabını kıskandıracak, fındık kabuğundan küçük, yalnız ve unutulmuş bir kasabada doğdum. Bulduğum miras, renkli ve zengin bir kültürün kalıntıları arasındaydı. Bulup çıkarmak bana düştü.”
    ”Kurgusunu beğenmediğiniz bir çalışmayı okuduğunuzda ne hissedersiniz? Ben olsam böyle yazardım dediğiniz bir eser var mı?
    ”Okuyup incelediğim tüm eserlerde, bu duyguyu sıklıkla yaşarım. Elimde kurşun kalemle okurum hep ve işaretlerim. Her eser için, farklı düşünceler üretirim mutlaka. Yeniden yazarım sanki çoğunu. Özellikle çevirilerde, ben olsam böyle yapardım duygusuna kapılırım çoğu kez.”
    ”Kitabevlerine ne sıklıkla gidersiniz? Kitap alırken neye dikkat edersiniz? Okuyucuya önereceğiniz ilk kitap ne olurdu?”
    ”Yaşanmış ve gerçek öykülerden etkilenirim. Belgesel tadında olanlardan. Araştırma ve incelemelerime kaynak olacak eserlerin peşindeyim. En sık ziyaret ettiğim yerdir kitabevleri. Çoğunlukla yazıp bulmalarını beklerim aradığım kitapları. Bulunduğunda her işimi bırakıp koşarım kitabımla buluşmaya. Patrick Vihite’in Voss, Ak Zambaklar Ülkesinde, Simyacı, Yüzüncü Ad ve Emanet Çeyiz tavsiye edeceklerimin başında gelir.”
    ”Kalem mi, klavye mi? Hangisi ile yazılmalı?
    ”Notlarımı kalemle alırım. Yazılarım için klavyeyi tercih ederim.”
    ”Okuyucuya son sözün ne olur?”
    ”Ben çabamı gösterdim. Birikimlerimi aktardım. Artık söz senin….”

    TURAN GÖKMENOĞLU Kimdir

    27 Mart 1957’de Sinop Ayancık’ta doğdu.
    Ayancık Gazete ve Matbaası’nda çalışırken, Ayancık Lisesi’ni bitirdi.
    İlk şiir ve öykülerini yayınladı.
    İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandı, okudu.
    Şiir, öykü ve araştırma dalında onbir kitabı basıldı.
    Yayına hazır araştırma, şiir ve öyküleri var.
    Türk Müziği, şiir, öykü ve mozaik dallarında çeşitli yarışma ve sergilere katıldı, dereceler aldı.
    Güfte ve beste çalışmalarının yanında, bazı şiirleri bestelendi ve okundu.
    Ayancık Logosu’nu, Ayancık Kartpostallarını, Ayancık ve Sinop Broşürlerini, Ayancık ve Sinop Rehberi kitaplarını hazırladı.
    Ayancık’ta Sahil Caddesi’ne Ömer Seyfettin, Sahil Parkına Yaman Okay isminin verilmesini sağladı.
    Fehim İbrahimhakkıoğlu’ndan Çakıl Taşı Mozaik dersleri aldı.
    Doğal Çakıl Taşı, Mermer, Traverten, Kaya ve Granit kullanarak yaptığı çağdaş ve antik mozaik eserleri ile çeşitli çalıştay ve sergilere katıldı. Eserlerinin çoğu müze ve özel koleksiyonlarda yer aldı.
    UMOSAD Uluslararası Mozaik Sanatçıları Derneği,
    AMSD Anadolu Mozaik Sanatçıları Derneği
    SAKÜDER Sanat ve Sanatkarlar Topluluğu Kültür Derneği üyesi.
    Evli, iki çocuğu ve iki torunu var.

    YAYINLANMIŞ ESERLERİ
    1- Umut Filizleri, Güldeste Şiirler, Nisan 1976, İstanbul Bakış Kitabevi
    2- Esintiler, Güldeste Şiirler, Ağustos 1976, İstanbul Bakış Kitabevi
    3- Bir Türkü Tuttur Toprağa, Güldeste Şiirler, Mart 1977, İstanbul İpek Yayınları
    4- Sinop ve İlçeleri Ayancık Rehberi, Araştırma, Ocak 1989, İstanbul Usta Matbaacı
    5- Turistik Sinop Rehberi, Araştırma, Ocak 1992, İstanbul Usta Matbaacı
    6- Ayancık Sevdaları, Şiirler, Ocak 1995, İstanbul Usta Matbaacı
    7- Sevgi Kurşunu, Şiirler, Mart 1995, İstanbul Usta Matbaacı
    8- İkinci Bahar Vurgunu, Şiirler, Kasım 1996, İstanbul Usta Matbaacı
    9- Burç Taşları I, Derleme, Ocak 1997, İstanbul Usta Matbaacı
    10- Burç Taşları II, Derleme, Ocak 1997, İstanbul Usta Matbaacı
    11- Taşçı, Sinop Öyküleri, Mart 2019, İstanbul Kutlu Yayınevi

  • Yorum Yaz
    Ad Soyad :
    E-mail :
    Yorum :

    1371

     

    Kutlu Yayınevi | göksel sözcükleriñ yayıncısı

    2012'den bugüne hayallerinizi gérçekleştirirken yanınızdayız.