Açıklama
“Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir…” Tolstoy’a ait olduğu söylenen bu sözü tekerrür edercesine; Herkesin kendi buğulu dünyasında, içinde gülümseyen hikâyeleri vardır. Bu yüzden insanın yaşadığı, oturduğu mekânın, onun kişiliği üzerinde önemli etkiler bıraktığı bir gerçektir.
Çocukluk günlerini benim gibi; içinden tren geçen kasabalarda yaşayanlar, gecenin sessizliğini delip geçen, tren düdüklerinin evlerdeki yankısını unutamazlar. Kim bilir? Tren hangi bozkırın sonsuzluğunda, sarı bir deniz gibi uzanan; tarlaların kıyısında, ulu dağların eteklerinde, oya gibi kıvrılarak, dumanını tüttüre tüttüre gidecektir. Saatler ilerledikçe; gece karanlığında, pencereden yıldızları ve ayı seyreder yanı sıra; raylardan gelen o sarsıntılı sesi dinler, tefekkür âlemine dalardım.
Sizde bir gün gelir yaşadığınız şehirde, ufuklarda mor bulutlar, beton yığınlarının arasından, yeryüzüne doğru bakmaya başladığında; bir Tren yolculuğuyla, uçsuz bucaksız bozkırları, diz boyu yemyeşil meraları, dingin göl manzaralarını ardınızda bırakarak; yerin ve göğün küstüğü bir istasyona yolunuz düşerse;
İstasyon yakınındaki, akasya ve kestane ağaçları arasındaki çay bahçesine gidin “Bir çay gönder, tavşankanı olsun!” diye seslenin, sıcacık bir bardak çayla, akşamın son kuşlarını gözlerinizle uğurlamaya çalışın ve bu yazıyı hatırlayın.