Açıklama
“Buranın haricinde başka bir güzergâh yok mudur?” diye sordu Çağrı.
Balaman; “Vardır Beyim!” diyerek yanıt verdi ve akabinde Cenubi Garp cihetini işaret etti.
“Senendec Beyim! Yolumuz uzar, lakin daha ehemmiyetli bir güzergahtır.”
Çağrı çehresini buruşturup Balaman’a baktı.
“Burası dağlık bir bölge değil midir Atam Yadigârı? Şayet bu güzergahtan ilerlersek böylesi zemheride alplerin hali nice olur?”
“Hak dersin Beyim, lakin zemheri ve tapınak şövalyeleri… Bu iki azılı düşmandan birini tercih etmek elzemdir.”
Çağrı, kısa bir vakit sükût kalıp tefekkür ettikten sonra Balaman’a dedi;
“Zencan yol güzergahından ilerleyeceğiz!”
Balaman kaygıya boğuldu ve bu halini aşikâr eyledi.
“Tapınak şövalyeleri Bey’im… Kayıp vermeden ilerlememiz güçtür!”
Çağrı, pekâlâ keskin nazarını bir anda harlanan ateşe kavuşturdu.
“Lütfunun nemi eğer odu terbiye ederse, dumanı sümbül olup kıvılcım içinde tohum olur.”
Çağrı, tekrardan Balaman’a baktı ve devam etti;
“Ateş asidir, serkeştir. Lütfunun ıslaklığı eğer ki ateşi yetiştirirse, dumanı sümbül olup kıvılcım içinde tohum olur!”
Çağrı, bu defa bir iç geçirip ekledi;
“Atam Selçuk ki yıllardır yanan bu ateşe tohum ekmek için uğraş verdi. İmdi bu ateş iyicene harlandı. Bizler hidayetimizle yanan bu ateşe tohum serpip dumanın sümbül olması için gayret göstereceğiz.”
Balaman, çehresindeki hafif bir tebessümle sağ elini sol göğsüne götürdü.
“Eyvallah Bey’im!”
Çağrı o vakit dedi;
“Hayde Atam Yadigârı! Fecir vakti ayaklanıp tez yola koyulmamız icap eder. Sen iki alp vazifelendiresin ve varacağımız güzergahtaki Şeddadilere ivedi haber salıp destek isteyesin.”