Ben doğduğumda yıl 1991’di. Bizim orada dünyaya gelen her çocuğa, kimliğini gösteren doğum kağıdı verilir ve üzerinde “Doğum Şehâdetnâmesi” yazar. Kağıt dedimse de böyle yapraklı, ciltli bir belgedir bu… Orada doğum yerimiz, vatandaşlığımız, anamız ve babamız hakkında bilgiler yer alır. Aynı zamanda milliyetimizin yazıldığı ayrı bir kısım da bulunur. O kısımda doğarken kimliğime “Azerbaycanlı” yazıldı. Bugün XXI. yüzyılda, kimliğinde “Türk” olduğu yazılmayan bir Türk olarak, Adalar Denizi’nin kıyısında oturup VIII. yüzyılın Ötüken bozkırında kimlikleri bengi taşlara Türk şeklinde kazınan atalarımın kimliğinin kapsamını anlamaya çalıştım.

“Türk kimliği” kağıtlarda yazılmayan bir Türk, kimliklerini taşa kazıyan Türklerin kimliğini ne kadar anlayabilir ki? Kim bilir, belki de daha iyi anlar…

İşte mahzun bir kimlik kaygısı ile yazmış olduğum bu kitapta, “insanlık aleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşlarında” Türk kimliğini anlamaya ve anlatmaya çalıştım.