24 Şubat – 5 Mart 2017 arası dördüncüsü düzenlenen İstanbul CNR Uluslararası Kitap Fuarı bitti. Géride yüzlerce güzel anı, biñlerce çekilmiş fotoğraf kaldı. “Okumalık kitaplara” ise birazdan değineceğim.
24 Şubatta başlayacak olan sergiye (fuara) hazırlıklar birkaç gün öncesinden başladı. Kutlu Yayınevi olarak, yérimizi doğrudan görmek, sergelimizi (standımızı) güzelce yérleştirebilmek için iki gün öncesinden alaña gitsek de gemileriñ, yatlarıñ daha alañdan çıkarılmadığını gördük. Büyük oranda salonlar boşaltılmış olsa da içeride daha onlarcası vardı. Ölçüleri alıp, tanıtım için basacağımız brandaları kendi aramızda soñ kéz konuştuktan soñra yayınevine géri döndük. Ertesi gün tam bir koşuşturmaca günü oldu. Géce yarısı sergelini kuranlar da az déğil. Biz yine iyiyiz, öğlen sergelimizi kurduk. Gün batımına değin de bétiklerimizi (kitaplarımızı) serdik. Artık serginiñ açılışını beklemeye gelmişti sıra. Evlerimize döndük, gün ışıdığında yola düşüp geldik.
İlk gün, işin özünde dünüñ ardı sayılır. Kurulumlar sürer, sergellere bétikleriñ serilmesi, dizilmesi, türlü türlü sıralanması… Dolayısıyla ilk gün satış da beklenmez. Biz yine de siftahımızı yaptık.
İkinci gün gerginlikle başladı. Açılış için cumhurbaşkanı gelecekti; bu yüzden olağandışı güvenlik önlemleri alınmıştı. Girişlerdeki araç géçişleri tek şeride alındığı için uzunca bir kuyruk oluşmuştu. Kuyruğun bir yérinde ise düğüm gibi birbirine girmiş, kimiñ nereden çıktığı belli olmayan bağlantı yolları, üstüne bir de kimseye saygısı olmayan sürücüler eklenince kaza olmaması şaşılası olurdu. Böylece, saygısız bir sürücü géçiş sırası bizde iken önümüze géçmeye çalıştı. Bu sırada da araçlarımız kazaya karışmış oldu. Bizler araçtan inip tutanak tutmaya, fotoğraflar çekmeye çalışırken yol iyiden iyiye tıkanmış oldu. Ufak çaplı bu olaydan soñra alaña vardık. Bu kéz de Özel Hareket engeline takıldık. CNR yétkilileri birkaç gün önce bizden kimlik bilgilerini almış olmasına karşın, biz de içinde olmakla birçok yayıneviniñ giriş kartlarını çıkartmayı yétiştirememiş. Bu yüzden içeri alınmadık. Güvenlik güçlerine durumu söylesek de ellerinden bir neñ gelmeyeceğini, belge yoksa içeriye bırakılamayacağımızı belirttiler. Böylece öğlene değin bir öbek yayıncı dışarıda kaldık.
Sorun aşıldı, içerideki yérimizi aldık. Çayımızı koyduk, bir kendimize gelelim istedik. Bu sıra Arka Cebim ile Kırık Mısralar bétikleriniñ yazarı Raif Çiçek geldi. Kısa bir süre soñra da #hayat bétiğiniñ yazarı Halil Kalkan oğlu ile birlikte geldi. Yanlarında getirdikleri kekler tam zamanında yétişti. Açılışı cumhurbaşkanınıñ yapmasından dolayı kalabalık epeyce vardı. Okurlarımızı ağırlamaya başladık.
Cumhurbaşkanınıñ açılışı yapması üzerine değinmek istiyorum. CNR Kitap Fuarı, 2016 yılındaki étkinliğinde birçok yayıncı açısından pek de vérimli géçmemişti. Öyle ki, kimi katılımcılar CNR’ıñ gelecek yıl kitap fuarı açamayacağını, bundan soñra yapılamayacağını dile getirmişti. Oysa bu kéz cumhurbaşkanı da vardı, hem de açılışı yapıyordu. Tanınması ve bu fuarıñ varlığını sürdürmesi açısından önemli bir gelişme olduğunu vurgularım. İlerleyen günlerde katılımcılarıñ sayısı hep arttı. Birçok okul öğrenci yolladı. Özellikle hafta içleri İstanbul’uñ dört bir yanından otobüslerle öğrenciler akın étti. Gözle görülür biçimde géçen yıla göre daha çok katılım oldu. Bu da CNR’ıñ bu alanda kalıcı olacağını göstermiş oldu. Olumlu bir gelişme diyebiliriz. Yine de işletme yétkilileri, girişte yaşanan sorunlarıñ bir daha yinelenmemesi için sorumluluklarını iyice benimsemiş olmalılar.
İkinci gün tüm hızıyla sürüyordu. Sergelimiziñ çevresi yazarlarımızıñ konuklarıyla, okuyucularıyla dolup taşmıştı. İlerleyen saatlerde Eñ Eski Türk Yazısı adlı araştırma bétiğiniñ yazarı Burcu Yanıklar da imza günü için geldi. Biraz géçikmiş olsa da Beş Topraklı Fesleğen adlı çalışmasıyla Hayri Tekgöz, bilinen adıyla Yazı Yolcusu da aramıza katıldı. Gönülhane adlı çalışmasıyla ilk kéz okuyucu karşısına çıkan Aliye Aybüke Uluç ile üçüncü bétiği olan Gökyüzü Tulpar Sürüsü için gelen Jale Altunel de sergeldeki yérini aldı. Ortalık pek şenlendi; herkesiñ yüzü gülüyordu. İmza atanlar arasında ben de vardım; kendimi saymadan géçmeyeyim.
Üçüncü gün eñ yoğun géçen günümüz oldu. Bir ara soluklanamayacak gibi olduk. İçerisi öylesine kalabalık idi, bizi de sıcak bastı. Öyle ki, hafta içinde sergel çevresindeki komşu yayınevlerinden görevliler; sizin epey bir okuyucu kitleniz varmış… bile dédiler. Pek şaşırmış olsalar da kısa sürede bu kitleye ulaşmanıñ bizim için şaşıracak bir yanı yok. Çünkü emeğimiziñ karşılığını görüyoruz. Bu konuda da alçakgöñüllü davranmayacağız.
Koşuşturmaca içinde bir de yazarlarımızla görüntülü söyleşi aldık. Bunları ilerleyen günlerde géñél ağ üzerinden yayınlayacağız. Her yazarımıza özel bir yérlik (web site) yapmanıñ hazırlıkları sürüyor. Yıl içerisinde altyapısı bitmiş biçimde yayında olacak.
Satılan her bétiğiñ kaydını aldık. Géçen yıllarda da yapıyorduk, böylece géñel durumu daha soñra aydıñ biçimde değerlendirebiliyoruz. Çizelgede gözümüze çarpan ayrıntılar oldu. Kimi günlerde çok yüksek satış olup, öbür günler hiç alınmamış bir bétiğiñ açıklaması; yazarı imza günü düzenlemişti, diye olmaktadır. Birkaç bétiğiñ ise baskısı tükendiği için söz konusu durumu olmadı, déğil. Buradan şöyle bir soñuç çıkıyor: yazar, yapıtınıñ arkasında olmalıdır. Bu, géñel olarak böyledir. Bir okur, niçin sizin çalışmanızı almalı? 300 bétlik (sayfalık) bir kâğıda niçin akça (para) vérmeli? Bu soruları artırabiliriz, ancak yanıtı kısacıktır: sizi tanıdığından. Düşüncelerinizle, davranış ve tutumlarınızca ülke kamuoyunca tanınan biriyseniz, okur da düşüncelerinize ulaşmak için yapıtınızı alır, okur. Kim, tanımadığı biriniñ düşünceleriyle ilgilenir? Açık söylemek gerekirse, bugün Orhan Pamuk ya da Elif Şafak, bir bétleğiñ (defteriñ) üzerine adlarını yazsınlar, o bétik 500,000 adetten aşağı baskı yapmaz. Ülkemiziñ böylesi bir gérçeğini unutmamak gerekir. Bundan ötürü oluşan çizelge bize gérçekçi bir gösterge oldu, diyebiliriz.
Kutlu Yayınevi olarak, sergele 39 ayrı bétik götürdük. Şimdiye değin 61 ayrı yapıtıñ sözleşmesini yapmış olsak da bunlarıñ üçte biri sergelde sergilenmedi. Kimi yazarlarımız, yapıtını bastırttıktan soñra olduğu gibi kendisine alıyor. Sévdikleri için çıkarttığı koşuk bétiği olan da var, etüt merkezindeki öğrencileri için yayımlattıkları soru bankaları da var bunuñ içinde. Ek olarak kimi yapıtlarıñ da baskısı tükendiği için yér édinemedi. Bir soñrakine değin 100 yéñi bétik ile çıkmayı düşünüyoruz.
Hafta içi oldu. Bu kéz yétişkinler déğil, öğrenciler akın akın geliyordu. Hafta soñları sigara içmeyiniz duyurusu, falanca öğrenci bulunmuştur, öğretmeni güvenlik kapısına gelsin biçiminde değişmişti. Géçen yılkinden daha çok okul gelmişti, diyebiliriz. Ancak, burada eleştirmek istediğim bir konu var; öğretmenler öğrencilerini arkasına kuyruk gibi takıyor; burada söz olsun diye démiyorum, kimi öğretmenler çocukları birbirlerine tutturarak gérçekten bir kuyruk gibi götürüyordu. Çocuklar çevrelerine bakamadan, kendileri için önceden belirlenmiş yayınevleriniñ önüne götürülüyor, soñra öğretmenleriniñ yine önceden belirlediği bétikleri alıyorlardı. Şimdi… Burada amaç nedir? Çocuklar, farkındalık yakalasın, kendilerine özgüvenleri yérine gelsin, alışvériş yapabilme becerisi kazansınlar isteniyorsa, bu yapılan nedir? Çok az öğretmen öğrencileri kendi hallerine bırakmıştı. Onlardan da bizim sergelimize uğrayanlar oldu. Çocuklar için çıkardığımız Canko – Yol Kapanı adlı öykü bétiği yüksek ilgi gördü.
Soñ hafta soñu uruğumuñ (ailemiñ) neredeyse tüm bireyleri geldi. Dedem, ninem, amcam, yengem, babamıñ amca oğlunuñ oğlu… Kan bağı olan kimseleriñ böylesi günlerde yanınızda olması çok güzel. Güven ve inanç geliyor. Hele arada beni imza atarken gören dedem ve ninemiñ gururlanmaları yok mu? Büyüklerimizi böylesi onurlandırmak, bir genç olarak onlara karşı yükümlülüklerimiz arasındadır. Bunu da biraz olsun yapabilmiş olmak, kendi adıma onur véricidir.
İlk kéz bir yapıtı yayımlanan Taylan Yılmaz da, her yazara kısmet olmayacak biçimde yapıtınıñ çıktığı ilk gün sergiye katılma olanağını buldu. Son Temas adlı çalışması serginiñ ilk günü çıkmıştı, buşkusunu kendi söyleşisinde ayrıntılı yazan Taylan Yılmaz, soñ hafta soñu imza gününde idi. Film Şeridi adlı ikinci romanı ile okuyucu karşısına çıkan Halit Yılmaz da konuklarını ağırladı. Yılmaz’ıñ bu soñ çalışması da sergi süresinde basımdan çıkmış, ilk kéz burada okuyucusuyla buluşuyordu.
Soñ güne, babamıñ siftahı ile başladık. Çaylarımızı içtik, kurabiyelerimizi yédik. Öğlen yoğunluğu başladı. İlerleyen saatlerde yoğunluk gittikçe düştü; saat 18 gibi azalmalar başladı. Kimi yayınevleri toplanmaya başlamıştı bile. Bir saate kalmadan kutular açıldı, tüm yayınevleri sergellerini boşaltmaya koyuldu. Biñ bir özvériyle dizilen bétikler, şimdi béşer onar kutulara sıkıştırılıyordu. Bétiklerimizi aracımıza yükledikten soñra evimiziñ yolunu tuttuk. Bir sergiyi daha alnımızıñ akıyla başımız dik olarak bitirdik.
Soñuç olarak; vérimli bir sergi dönemi géçirdik. Yérimizi büyüttük; bétiklerimiziñ sayısını artttırdık. İlk katıldığımızda 5m2 olan sergi yérimiz, géçen yıl 10 m2 idi. Bu yıl ise 12 m2‘ye çıkardık. Gelecek yıl 16 m2‘yi düşünüyoruz. Géçen yıl sergiye 17 bétikle katılmışken, bu yıl 61 ayrı bétikli bir yayınevi olduk. 5. yılımızı géride bıraktığımız bu yılda, başarı eğilimimiz sürüyor.
Gökbey Uluç
Kutlu Yayınevi Genel Sorumlusu
Kategori : Fuar - Etiketler :4. CNR Kitap Fuarı - Tarih : 09 Mart 2017