Bu yazımda Eylül Ayşe Çördük‘ün kaleminden çıkmış, ilk basımı Ağustos 2020’de gerçekleşmiş olan Gelincik adlı kitabı değerlendireceğim.
Gelincik’i elime alıp okumaya başladığımda dikkatimi ilk çeken şey kapağın üzerindeki “Yaşanmış bir hayat” yazısı oldu. Yeni bir kitaba başlarken hemen hemen her okurun içinde beliren o merak duygum gerçek bir hikayeyi okuyacak olmamla daha da kuvvetlendi. Okuduklarım yazarın kendi hayat öyküsü müydü yoksa tanıdığı bir insanın hayatını mı ele aldı bilmiyorum ama duyguları geçirmeyi başardığını şimdiden söylemek istiyorum.
Kitap giriş kısmıyla dahi kasvetli, bizleri etkisine alacak bir hikayeyi barındırdığını belli etmekte. Daha ilk paragrafında bana altını çizdirmeyi başaran cümlelerden birini sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Birine çok fazla şey atfettiğinde onunla birlikte çok şey gider yaşamından ve senden.”
Bu tarz düşünce ve hislerden oluşan etkileyici cümleleri okuduktan sonra asıl hikayeye, Gelincik’in hayatına giriş yapıyoruz. Kitabın ilk başlarında çocukluğunu okuduğumuz Gelincik’in yıllar sonraya dek uzanan hikayesine eşlik ederken kadınların yaşadığı zorluklar, kötü bir evliliğin insanın hayatından neler çaldığı gibi çok derin konulara şahit oluyoruz.
Hikayede hangi yılların anlatıldığını bilmiyorum ama o dönemleri okurken geri kafalılığın ne kadar ileri seviyede olduğunu görmemek imkansız gibi. Hoş, günümüzde de pek yol katedilmiş değil ama en azından kız çocuklarının okumasına gerek yok gibi algıların epey azaldığını düşünüyorum. Diğer konularda ise maalesef olduğumuz yerde sayıyoruz.
Kitabı okurken en sevdiğim şeylerden biri Gelincik’in hislerini detaylı bir şekilde görebilmek oldu. Yeri geldi onunla kızdım, yeri geldi onunla üzüldüm. Annesi kendisi hakkında ağır sözler söylediğinde hissettiği öfke güzelce aktarılırken şu cümleler de altını çizdiğim kısımlar arasına girmiş bulundu:
“O annesinin bir tane kızıydı, annesi de onun yerine kimseyi koyamayacağı can parçasıydı ama onu hiç anlamamıştı. Annesi onun en yakını olacakken en uzağında kalmış, Hasan’la ilgili o cümleyi kurduğunda arada buz dağları oluşturmuştu.”
Kitap bölümlerden oluşuyor ve her bölüm yazarın seçtiği çarpıcı başlıklara sahip. Bölüm başlığını okuduğunuzda dahi merak duygunuz tetikleniyor. “İhanet Adres Sormaz Mı” ve “Ölümle Tanışmak” gibi daha nice başarılı başlıklar mevcuttu.
Bu başlıkların yanı sıra ara ara gelecekle ilgili yapılan yorumlar da “Acaba ilerleyen sayfalarda ne olacak?” diye düşünmeye sevk ediyor.
“Gelincik’in başında dua eden ve onun içinde bulunduğu duruma o gece tanık olup çok üzülen anneannesi o gecesen sonra o kızı ateşe atmışız diyecekti hep.”
Yani yazar merak duygusunu her açıdan diri tutuyor ve Gelincik ile beraber biz de o olayları yaşıyoruz. Yaşarken de yazarın duygulu betimlemeleriyle hislerimiz yoğunlaşıyor.
“Aslında uyku bahane, o içindeki sevgisizliği haykırmıştı gecenin bir yarısı Gelincik’in yüreğine yüreğine. Kan ağlıyordu içi, çok yara almıştı. Nasıl iyileştirecekti kendini, nasıl kapanacaktı bu yaralar? Titreyen yüreği bedenine ağır gelirken bacakları onu taşımakta zorlanırken neye tutunacaktı o?”
Gelincik kendisini seven bir gençle evlenirken sonraları evliliklerinin iki yabancının aynı çatı altında yaşamasına dönüşünü izliyoruz. Sevgi bitiyor, dahası saygı evliliğin daha başlarında yokluğuyla Gelincik’i sınıyor. Hem fiziksel hem de psikolojik olarak şiddet görmesinin üstüne bir de ihanete uğruyor.
“Gelincik sabahtan beri tutmaya çalıştığı gözyaşlarına artık engel olamıyordu ama bu gözyaşları sadece kocası gidiyor diye akmıyordu. Dün gece yaşadıkları için, ondan önce yaşadıkları için ve kocası varken bile bu kadar yalnız hissettiği için ağlıyordu. Bu kadar uzaklaşmış ve bu kadar yabancılaşmış oldukları için ağlıyordu. Onu hevesle, umutla bekleyemeyecek olduğu için ağlıyordu.”
En kötüsü de tüm bunları yaşadığı halde karşısındaki insanın kendini hep haklı görmesi, onu aşağılaması, “Kadın olsaydın da gitmeseydim” bile diyecek kadar hadsizleşmesi… Öte yandan çevresindeki bazı insanlar da çirkinleşmekte, onun yanında olmaları gerekirken daha da zor bir durumun içine sokmaktalar.
“Nasıl da kötü olabiliyordu insanlar istedikleri olmayınca, nasıl da çirkinleşebiliyorlardı, nasıl da anlayışsız, acımasız olabiliyorlardı…”
Tüm bu kötülüklerin içinde ise yanında olan güzel insanlar da vardı tabii. Abisinin ağzından dökülen bu sözler misal:
“Bir taraf bu kadar çırpınırken bir tarafın da sadece kendini, kendi keyfini düşünmesine evlilik mi diyorsunuz siz? Evlilikte çiftler ya birlikte mutlu olur ya da birlikte üzülür. Ben bir evlilik görmüyorum.”
Gelincik’in yüzü evlilikten yana hiç gülmezken başına daha birçok şey daha geliyor. O üzüldükçe ben de üzülüyorum, bu kadın mutlu olmayı hak etmiyor mu diyorum. Onunla empati duygusuyla beraber bir bağ kurarken sadece bir konuda kızmakta hak görüyorum. Ahmet’in ihanetleri bitip tükenmezken ve daha evliliğin başlarında bile zalimliklerini gösterirken neden hep umut besledin Gelincik? Bu soru “Keşke en başında gitseydin Gelincik, ömründen ömür gitmezdi belki böyle…” dedirtiyor bana. Gitmeye çok kez yelteniyor, gittiği de oluyor ama hep o umuda yenik düşüp düzeleceğine inanmıyor. Aslında Gelincik’in hikayesine sadece üzülmekle kalmamalı, ders de çıkarmalıyız. Kimsenin değişeceğine inanıp zalimliklerine göz yummalıyız.
“Saf bir sevgi ile karşıdaki insanın asla kötülük yapmayacağını düşünmek, yaptıysa da ona geçerli bir mazeret bulmak ya da bunun için kendini suçlamak da yeryüzü meleklerinin kötülük bilmeyen kalplerinin yansıması, yanılmasaydı.”
Bu güzel sözler ve nicesiyle kitap hepimizin kanayan yarası olan konulara parmak basarak oldukça etkileyici bir eser olarak gözümde değer kazanıyor. Kitapla ilgili olumsuz eleştiri yapacağım husus ise yazım ve noktalama kurallarındaki eksiklik olabilir ancak. Bu konuya daha çok özen gösterilmesini isterdim ama elbette ki içeriğin önüne geçen bir unsur değil.
Kitapla ilgili yorumunun sonuna gelirken bu hikayedeki Gelincik’e ve hayattaki daha nice Gelincik’e sevdiğim bir sözü ithaf etmek istiyorum.
“Düzenim bozulur, hayatım altüst olur diye endişe etme, nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını?” -Şems-i Tebrizi
Hoşça kalın.
Aleyna Uluç
İstanbul – 2020
Kategori : Bétik değerlendirme - Etiketler :aleyna uluç, eylül ayşe çördük, gelincik - Tarih : 23 Ekim 2020